Mutluluğun tanımını, bizim için ne anlam ifade ettiğini bilmiyoruz. Mutluluğu, yaptığımız eylemlerin sonucunda bizi karşılayacak bir duygu durumu olarak görüyoruz. Ancak bizi mutluluğa götüreceğini düşündüğümüz eylemlerin sonucunda gerçekten mutlu oluyor muyuz, bu düşünmemiz gereken şeylerden bir tanesi.
Nasıl mutlu oluruz, mutsuz olmak bu kadar kolayken neden mutlu olmak için çaba sarf etmemiz gerekiyor?
Bu soruları Mutluluk Tasarımcısı Gizem Dağ yanıtlıyor,
Her insan birilerine dokunmak ve dokunduğu şeyleri iyileştirmek ister. Gizem Dağ da bunu insanların mutluluklarını tasarlayarak yapıyor. Tasarladığı mutluluklar, kendi mutluluk yolculuğu aslında.
Kendini bildi bileli insanları mutlu etmenin kendisine iyi geldiğini belirtiyor Gizem Dağ, bunu profesyonel bir meslek olarak yapmak istediği için de yıllarca çabalayıp bu markayı yarattığını söylüyor.
Mutluluğa yüklediğimiz anlamın hayatımızı şekillendirdiğini, bize yüklenen sonuç odaklı yaklaşımın bizi kendi yolculuğumuzdan alıkoyduğunu belirterek öncelikle bunu fark etmemiz gerektiğini belirtiyor Gizem Dağ.
“‘Nasıl mutlu oluruz?’diye reçete istiyorlar, ama öyle bir şey yok”
“Mutluluk Tasarımcısı” hikayeniz ne zaman başladı?
Benim hikayem kendimi ve hayatımın anlamını, “Ben neden yaşıyorum, ne yapmaya çalışıyorum?” diye sorgularken başladı.
Bu hayata kimsenin tesadüf eseri geldiğini düşünmüyorum ve tesadüf eseri gelmediğimiz dünyada ne yaparken kendimizi iyi hissediyoruz? Ben kendime bunu sorduktan sonra, “İnsanlara kendilerine iyi hissettirmek ve onların hayatına dokunmak bana iyi geliyor” dedim kendi kendime. Ben bunu Mutluluk Tasarımcısı isminden önce de düşünüyordum.
Bir gün, Fütürist Ufuk Tarhan’ın yayımladığı Geleceğin Meslekleri Listesi karşıma çıktı. Bu meslekler içerisinde marka danışmanından uzay çöpçüsüne robot psikoloğuna kadar bir sürü değişik meslek de vardı. Mutluluk Tasarımcısı ismi dikkatimi çekti. Bundan 8 sene önce. “Bu mutluluk tasarımcısı adeta benim” gibi düşündüm. O zaman WhatsApp grupları yeni modaydı. Bu listeyi attım arkadaşlara, “Bu listeden bir meslek seçiyor olsanız, bana hangi mesleği seçersiniz?” diye sordum bu arada Marka danışmanı falan da vardı. Arkadaşların bir kısmı mutluluk tasarımcısının beni yansıttığını diğerleri de marka danışmanının bana çok uygun olduğunu söyledi. Ben de, “Bu mesleğin kurucusu olmak istiyorum. Bu mesleği duyurmak istiyorum” dedim ve tescilini aldım: Hem marka tescilini hem web sitesini hem sosyal medya hesaplarını.
“Bunu meslek olarak yapmalı mıyım, yapmamalı mıyım?” diye düşünürken ani bir kararla 2022’de kurumsal hayatı bırakıp mutluluk tasarımcısına tamamen yönelmeye karar verdim. Sonrasında, “Her insan kendi hayatının mutluluk tasarımcısı olduğu için kendileri mutluluklarını tasarlayabilir. Ben sadece buna yol gösterici olabilirim ve bu iş tamamen meslek olarak yapılmadan da sen ne yapmak istiyorsan kendi hayatının içinde onun paralelinde de bir şeyler yapabilirsin” diyerek kurumsala dönmeye karar verdim ama mutluluk tasarımcısını bırakmadım. Mutluluk tasarımcısı benimle devam ediyor ve devam edecek. Sayfam da aktif. Söyleşilere, atölyelere, etkinliklere katılıyorum.
Baktığımızda 2016 yılına dayanıyor bu süreç. Aradan 8 yıl geçmiş. Bu meslek Geleceğin Meslekleri Listesi’nde karşıma çıktı ama sonra fark ettim ki insanların mutluluklarını tasarlamak beni iyileştiriyor ve bu benim mutluluk yolculuğum. Bu yolculuğumda, “Benim kalbime iyi gelenleri nasıl başkalarıyla paylaşabilirim ve bunu nasıl anlatabilirim?” diye düşünerek birçok eğitim aldım ve kendimi geliştirdim.
Eğitimlerde bana, “Nasıl mutlu oluruz Gizem?” diye sorarak reçete istiyorlar ama elbette kimseye reçete veremem.
Bize yüklenen anlamlarla kendimizi yaşıyoruz
Mutluluğu insanların kendilerinin tasarlayabileceğini söylediniz. Baktığımızda, yaşadığımız coğrafya ve koşullar mutluluğa pek müsait değil gibi gözüküyor çünkü odaklandığımız, hayatımızın merkezine koyduğumuz daha farklı şeyler var. Bunların başında da ekonomi geliyor. İnsanlar böyle bir konjonktürde, “Nasıl mutlu olabilirim?” diye düşünemiyor, dertleri farklı çünkü. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, bir insan mutluluğunu nasıl tasarlayabilir böyle bir ülkede?
Bu soru her zaman bana geliyor ve verdiğim yanıt çok net: Ülke ile ilgili sıkıntı olmasa farklı bir şekilde farklı bir noktaya takılıyor olabiliriz. Ben ülkesini çok seven biriyim. Burada önemli olan her şeye rağmen mutluluk. Biz “mutluluk” kavramına ne anlam yüklüyoruz, buna bakmalıyız önce. İnsanlar, “Mutluluk dediğinizde aklınıza ne geliyor?” diye sorduklarında “Sağlık, para, huzur” deniliyor. Ben neye ne anlam yüklersek öyle yaşadığımıza inanan biriyim. O yüzden önce mutluluğa ne anlam yüklediğimize bakmamız gerekir biz mutluluğa para anlamı yüklüyorsak üzgünüm zaten farklı bir şey beklemeyelim. Mutluluk sana iyi gelendir. Bana gençlerin hayatına dokunmak, çocuğumun gülümsediği bir an, işimi severek yapmak iyi geliyor.
Herkesin kendi mutluluk tanımı farklı. Sevginin tanımı için de aynı şeyi söyleyebiliriz: Sevgiye ne anlam yüklüyoruz? Biz ne yazık ki kendimizi, başkalarının yüklediği anlamlarla yaşıyoruz kavramları. TDK mutluluğun “bir şeye duyulan özlem, hasret” olduğunu söylüyor. Hani koşacaksın peşinden de yakalayamayacaksın öyle diyor. Kavrama yüklediğimiz anlamda bir problem var. Harvard’ın Mutluluk Araştırması var ve para burada 8. sırada. Araştırmaya göre, ilişkiler ve sevgi bağları önemli.
“Kendi sesini duymayan, başkasının sesini duymaya mahkumdur”
Mutluluk arayıp bulabildiğimiz bir şey mi yoksa içimizde olan bir şey mi ?
Ben bir iletişimci olarak, mutluluğun tamamen içsel iletişimle başladığını düşünüyorum. Kendi sesini duyamayan başkalarının sesini duymaya mahkumdur. Ne kadar kendi sesimizi duyarsak o kadar çok mutluluğumuzu fark ederiz. Kendimizi en son ne zaman dinlediğimizi, anladığımızı düşünmemiz gerek. Daha çok dış referanslıysak, başkalarından onay bekliyorsak başkalarının mutluluk tanımlarını kendimizi etiketliyorsak mutlu olamayız.
Ayrıca, mutlu olmakla hayalleri karıştırıyor olabiliriz. Hayallerimize ulaştığımız süresindeki etki de burada kıymetli. Yani çok istediğimiz bir şey olduğunda ne kadar sürdü etkisi? Önemli olan bunların gerçekleşmesi değil, gerçekleşme anı. Hayalini gerçekleştirmek için uğraşman seni mutlu ediyor. Bir yandan onu da yakalamak lazım. Gerçek mutluluk o olayın gerçekleştiğinde duyduğun haz değil, senin genel anlamda oraya verdiğin emek, onun olması için istek, bunlar insanı gerçekten mutlu eden şeyler. Bunun farkına varıyor olmak lazım. Kalbine ne iyi geliyorsa onu artır. Burada bir diğer önemli kavram olan duygular da devreye giriyor. Duygularımızı tanımak, tanımlamak çok önemli. Biz duygularımızı da bilmiyoruz. Ben sana “Kaç tane duygun var Buse?” diye sorsam ne dersin bana?
“Bazılarının gerçekliğiyle senin gerçekliğin aynı olmayabiliyor”
Daha çok olumsuz duyguları söylerim, olumsuza daha meyilliyiz çünkü.
Evet, odağımıza neyi alırsak onu büyütüyoruz. O yüzden gerçekten bir düşün bakalım sen kendi hayatın ve kendin için neyi alıyorsun odağına?
Bazen bize yüklenen hayalleri de kendimize ait sanıp orada da mutluluğu yakalayamayabiliyoruz çünkü istekler ve hayaller bize ait olmayabiliyor. Öncelikle şunu sormak da gerekiyor: “Bu benim mi yoksa başkasının mı hayali?” Bazen başkasının hayallerini de kendimize hayal yapabiliyoruz. “Şu parfümü sıkarsan mutlu olursun, şu kotu giyersen güzel olursun, şöyle giyersen erkekler seni beğenir” gibi şeyler söyleniyor. Baktığımızda, neler yüklenmiş ya bize? Hayatın sana verdiği yüklemelere de bakmak gerekiyor: Sana mı ait, başkasına mı? Sana küçükken “Senden bir şey olmaz”, “Şişkolar sevilmez” mi dendi? Onlar söyleyenlere ait düşünceler, sana ait değil o yüzden sana ne yüklendi, neler söylendi bunlara bakıp bunların da farkında olabilmek önemli. Bazılarının gerçekliğiyle senin gerçekliklerin aynı olmayabiliyor.